4 Şubat 2015 Çarşamba

Çocukluk Anılarından Bir Demet

 Bu akşam annem gelip: "Hatırlıyor musun bizim köyde bir kız vardı, bir keresinde seni dövecekti de anneannen kurtarmıştı, heh evleniyormuş işte o, davetiye yollamış" diyene kadar her şey çok güzeldi. Sağolsun annem yine ulu orta laf sokma özelliğinden hiçbir şey kaybetmedi. Nasıl hırslandıysam artık geleyim burada size anlatayım da, onu size rezil edeyim istedim. 

                                                               (temsili) çirkef kızımız


 Seneler önce bir yaz yine köydeyiz. O zamanlar ben oldukça küçüğüm. Hiç olmadığı kadar da kalabalık köy. Her yaş grubundan insan var ancak yine en küçükleri bendim herhalde içlerinde. Köyünde küçücük bir parkı vardı. Park dediğim sadece 4 salıncaktan ibaret.. Zengin amcalardan biri hayrına yaptırıp bırakmış ama bir şeyi unutmuş; caminin hemen yanında olan bu parkın içinde kocaman da bir musalla taşı var. Kimse de dememiş ki "ulan küçücük çocukların oyun oynadığı yerde musalla taşının işi ne?". Biz de korkusuz serserileriz ya yapmadığımız kalmadı o musalla taşına:

-Hepimiz sırayla üstüne yatıp "ooh rahatmış da he nasılsa hepimiz bir gün yatmayacak mıyız? eheheh" mi demedik
- Maç yaparken kale olarak mı kullanmadık
-Oğlanlar o taşın arkasında sigara mı içmedi
-Üzerinde bağdaş kurup çekirdek yiyerek dedikodu mu yapmadık... Daha neler neler.

 Velhasılkelam bir gün yine o parkta sallanıyorum. Kimse de yok yanımda, mal gibi takılıyorum böyle. Çirkef kız geldi sonra yanında iki tane daha kız arkadaşıyla. O kızları da tanıyorum tabi. Benim sallandığım salıncakta sanki böyle özelmiş gibi hepimizin binmek istediği, vazgeçilmez olan bir salıncak. Sanki onun malzemesi altın, sanki ona oturunca götünün yanları acımıyor, efenime söyleyeyim seni böyle farklı deryalarda sallandırıyor sanki; bütün köy çocukları olarak hepimiz onu kapmanın peşindeyiz. Park boş olunca tabi onda sallanıyordum bende. Geldi yanıma "in ordan ben binicem" dedi. Ne münasebet edasını üzerime takınmış salıncağı durdurmadan sallanmaya devam ettim. Tekrarladı bu kez salıncağımı durdurarak sert bir nidayla. Noluyor ya gidip diğer salıncaklarda sallansana ilk ben bindim buna diye çemkirmeye çalışıyordum ki kolumdan tuttuğu gibi indirdi beni. Yaş olarak benden 2 yaş büyük olduğu ayrıntısını burada hatırlatmakta fayda görüyorum. Tam birbirimizi ite kaka kavgaya tutuşuyorduk ki yanımızdaki kızlar olsun oradan geçen anneannem olsun kurtarıcım gibi yetişmişlerdi. Yoksa dayak yemek benim için kaçınılmaz bir son olabilirdi. Oldukça iri bir kızdı çünkü benden. 


                                             Bana saldırmadan birkaç dakika öncesi...


 Birkaç gün sonra yine parkta sallanma ritüelimizi gerçekleştiriyorduk. Bu kez barış ilan etmiş gibiydik ama ortam bildiğiniz monarşinin başına geçmiş çirkef kızın krallığından ibaretti. O ne isterse o yapılıyor, ne dese anında gerçekleşiyordu.Günümüzün 3/4'ü onun babasını anlatmasıyla geçiyordu. "Siz benim babamın kim olduğunu biliyor musun? Benim babam hepinizi mahveder. Benim babamı bu köyde bile çok severler. Benim babam bir gelsin biz neler yapıcaz. Benim babam, benim babam, babababa..... Bu durum çok fazla sinirimi bozmaya başlamıştı. İntikam çanları artık onun için çalıyordu.... 

 Biraz dolaşalım mı diye kızları ikna etmiş, parktan çıkmıştık. Köyün hemen çıkışında olan mezarlığa doğru gidiyorduk. O yaşlarda gerçekten yaşımdan beklenmeyecek derecede korkusuzdum. Tek başına mezarlığa girip dolaşıp, boş mezarların kıyısında köşesinde oturup, yerlerde bulduğum kemikleri inceleyip ellemek falan hobim gibiydi. Köyün muhtarı da seneler öncesinde mezarlığın oralara yol yapıcaz diye dozerle girmiş, farkında olmadan bir sürü mezarı dağıtmıştı. Bu sebepten dışarıda insan kemikleri görebiliyorduk. Bu da bana oldukça ilginç geliyordu. Kızlara da bunları anlatıp isterlerse görmeye gidebileceğimizi söyledim. O yaşlardaki çocuklara sadece merak edecekleri bir düşünceyi aşılayarak istediğinizi yaptırabileceğiniz fikrini işte ilk böyle öğrenmiştim. 


                                                       Olmazsa olmaz mezarlığımız


 Sonuç olarak mezarlığa gittik. Onları kemiklerin olduğu o yola götürdüm. Son dakikaya kadar herhangi bir intikam planı tasarlamamıştım kafamda aslında. Gördükleri zaman çok şaşırdılar ve dokunmaya korktular. Ben cengaver gibi ortaya atılıp "Korkmayın kızım ya baksanıza kemik sadece." diyerek bir kafatasını elime alıp gösteriyordum ki, kafatasını daha yerden birkaç santim yukarı kaldıramadan paramparça olup yere dağılmıştı. Bunu görünce kızlar korkup bir adım geri çekilirken ben inceleyemediğim kafatasının bozulmasına üzülüyordum. Daha sonra ilgimi çekecek başka kemikler aramaya başladım. 


                                                                         Ah canııım :/


 Toprakta asılı kalan diğer kemiklere bakmaya başlamıştık. Benim çirkef en sonunda bana harika bir malzeme vermişti. O büyülü cümle döküldü dudaklarından... "Yaa ben de mi dokunsam acabaa?" Bundan daha iyi bir fırsat olamazdı. O anda kafamda çakan şimşekler, aklımda uçuşan o fikirler artık intikam zamanının tam olarak geldiğini söylemişti.  Dokun canım ya nolucak ben elledim bak hiçbir şey olmadı diye gaz vermeye başlamıştım. Neyse ki beni çok uğraştırmamış, zaten kaygan bir zeminde duran kemiğe dokunmuştu. Kemik de sanki onun dokunmasını bekliyormuş gibi elini çeker çekmez, yavaş yavaş, aşağıya onun üzerine doğru kaymaya başladı. Kız bir anda çığlık atmaya başladı. O an kemiğin sahibine ne dualar ettim bir bilse... Artık sahne benimdi, şimdi sıra bendeydi:

- Kızım naptın sen?
+Ya ben hiçbir şey yapmadım kendi kaydı gördünüz
-Bak kızım çirkef, bu kimin kemiğiyse artık rahatsız ettin onu belli, al şimdi tekrar yerine koy yoksa seni rahat bırakmaz
+Saçmalamayın ben ona bir daha dokunmam
-Valla sen bilirsin, artık köye kadar yürüyeceğimiz bu uzun yolda peşinden gelirse ben hiç karışmam. Kadın mıydı erkek miydi kim bilir... Kol kemiği mi bacak kemiği mi ne rahatsızlık verdiysen artık. Geçmiş olsun...Hadi kızlar biz gidelim, çirkef kemiği düzeltmeyecekmiş.
+Ya tamam durun! Bana yardım edin ama... :( Lütfen.

 Onu öyle yalvarırken görmüştüm ya dünyalar benimdi. Oh olsun sana diyordum içimden. Kemiği yeniden sabitlemeye çalışırken yanında durup bekledim sadece. Baktım bu gerizekalı beceremeyecek, altına biraz kum yerleştirerek kaymamasını sağlayacak şekilde eski yerine bırakıp mezarlıktan çıktık. Yolda yürürken bu acımasız oyunuma tabiki de devam ediyordum. Dua falan oku sen bence, istersen babaannene anlat bu olayı, ay şimdi gece senin rüyana falan da gelebilirler yalnız uyuma istersen, köy de mezarlığa çok yakın canım korkutucu gerçekten... Gibi aklını kurcalayacak tüm fikirlerimi salıvermiştim ulu orta. Ya sen gerizekalı mısın? Senden 2 yaş küçük, bir yumruğunla belki de yere serebileceğin bir kızı niye dinliyorsun? Hadi dinledin ulan niye inanıyorsun. Ben zaten hayal dünyasında yaşıyorum. Onun bunu düşünemeyecek kadar aptal olması benim işime geliyordu işte. 

 Köye yaklaştığımız sıralarda artık işi iyice abartmıştım; kollarında ya da bacaklarında bir ağrı hissediyor musun dedim. Neden diye sordu, "E şimdi dokunduğumuz kemik neresine aitse, rahatsız olurlarsa, seninde oralarını ağrıtırlarmış o yüzden sordum. Neyse ki senin bir yerin ağrımıyor ama değil mi?" Yaa sanki sağ bacağım ağrıyor ama bilmiyorum diye bana koz olacak diğer cümleyi de vermesi altın vuruşu yapmama sebep olmuştu. Ay ciddi misin, kesin peşimizden geliyor bunlar diye bir anda koşmaya başladım. Yanımızdaki kızlarda korkuyla peşimden gelmeye başladılar. Bir tanesi zaten yaşça benden de küçüktü, ağladı ağlayacak bir durumda sadece izliyordu garibim. Bu salak arkada kaldı. Koşamadı. Belki de ağrımayan bacağı sadece psikolojik olarak kendi kendini etkiledi diye koşamadığına inandırmıştı onu. Sanki çok tehlikeli bir şeymiş gibi geriye dönüp koluna girdim, onu taşımaya başladım bu kez. Neyse ki herkes sağ salim köye girmiş, evlere yaklaşmıştık. Bunun kapısına kadar kolumda götürdüm. Korkudan bir an olsun bırakmamıştı zaten beni. En son o evden içeri girerken; Çirkeef, iki rekat da namaz kıl bak çok önemli dedim eve döndüm. 

Öğlene doğru babaannesi bize gelmişti. Annemle konuşurken, bizim o zıpır kız yok mu dün geldiği gibi oturdu namaz kılmaya, dualar okumaya başladı biz de anlamadık vallahi diyordu. Sayemde kız iki dakika dine imana gelmişti. Çok sürmemişti tabi... 

Parkta karşılaştığımız zaman artık bana diklenmiyordu. Aksine yanıma gelip sessiz sessiz, "Ben bu duaları okudum olmuştur dimi? Gelmezler artık arkamdan değil mi?" diye kendini benimle teyit etmeye çalışıyordu. Saltanatta kalmak hoşuma gitmiş olacak ki, sen yine de tedbirli ol deyip tam olarak içini rahatlatmamayı tercih ediyorum. Artık salıncağa istediğim gibi binebiliyordum, hatta ben olmadığımda dolan o salıncak ben geldiğimde boşaltılmaya bile başlanmıştı. 

Yaaa çirkef hatun, büyüdün de evleniyormuşsun... O zamanlar hayatını ben kurtarmışım gibi peşimden ayrılmıyordun heyhaat... Neyse yeniden aynı intikamı almış gibi rahatladım bak şimdi oh.

Bu da benden yeni gelin adayımıza gelsin. Mutluluklar efeniiim


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder