5 Şubat 2015 Perşembe

Beni Kaçırmaya Çalışmasa İyi Adamdı Belki De

O zamanlar ben 6 yaşında küçücük bir çocuğum. Annesinin dizinin dibinden ayrılmayan, bir denileni iki etmeyen, uslu mu uslu, hanım hanımcık bir şeyim DEMEYİ BEN DE ÇOK İSTERDİM LAKİN; dünyaya gelmiş en yaramaz çocuklardan birisi olma sıfatını kendime daha uygun gördüm. Annem hep, sen 10 çocuğa bedelsin derdi bana. Sanırım haklı da. Yerinde durmayan, her şeyi kurcalayan, fazla konuşan, hiperaktif bir küçük kız çocuğuydum. 

Bir gün yine evde çok fazla sıkılıp kendimi sokaklara atmıştım. Kartal'da oturuyorduk o zamanlar; sakin, herkesin birbirini tanıdığı bir mahalleydi. O gün ne hikmetse sokakta benim yaşıtım bir çocuk bile yoktu, hatta hiç kimse yoktu. Mahalle terk edilmiş gibiydi. Sıkıntıdan ne yapacağımı bilemeden dolaşıyordum ortalarda. Bizim evin hemen yanındaki duvarın üzerinde oturan iki kız gördüm. Benden oldukça büyüklerdi ve doğal olarak beni yanlarında istemiyorlardı. Ben de onlarla oturup konuşmak, dedikodu yapmak, annelerinden gizli anlattıkları sevgili hikayelerini dinlemek istiyordum halbuki. Baktılar ki benden rahat yok, gitmiyorum yanlarından onlar kalkıp gitmeyi tercih ettiler. Onlar önde ben arkada ilerliyorduk. Ben nereye gittiğimi bilmeden ve bunu hiç önemsemeden peşlerinden gitmenin keyfini sürüyordum. Sonra bir baktım evden baya da bir uzaklaşmış, aşağı mahalleye gelmişim bile. 

Kızlar bir eve girdiler, evin önünde de halı yıkanıyordu hatta hiç unutamıyorum. Ben de nasıl meraklıyım, nasıl hoşuma gidiyor suyla ilgili olan her şey. Girmek istedim onlar gibi içeriye. Çekindim de tabi biraz, sonuçta kimseyi tanımıyorum hatta kızları bile tanımıyorum. Salak gibi ne işim varsa takılmışım peşlerine. Aksiyon ruhlu olduğum o zamanlardan baş gösterdiyse demek. 

En sonunda cesaretimi toplayıp içeri girmek için yeltendiğimde önümde uzun boylu yüzünü hala unutamadığım bir adam dikildi. Ne olduğunu bile anlayamadım. Yanıma yanaşıp elini kafamın üzerine koydu, ne yapıyorsun bakalım burada dedi. Kendi içimde bir muhasebe yaptım önce. Bu adama cevap vermeli miydim? Benden ne isteyebilirdi? Acaba eve gireceğim için mi kızacaktı? "Hiçbir şey" diyebildim sadece. Muhasebelerim sonuç vermedi yani. Zaten ders olarak da bir halt anlamamıştım bu muhasebeden bana göre değildi. Adam bu kez bana doğru eğilip gülümsedi ve aynen şu cümleyi kurdu: "Ben senin babanı tanıyorum biliyor musun? İstersen seni onun yanına götüreyim." Ulan şerefsiz, ulan sübyancı, ulan hayvan... Sen benim babamı nerden tanıyorsun? Hadi diyelim tanıyorsun, kendi ayağım yok mu lan benim. Ben gidemez miyim? DİYE ATAR YAPMAK İSTERDİM ANCAK OLDUKÇA KÜÇÜKTÜM. 

Beynimin içinde Sezercik'in tüm filmlerindeki kaçırılma sahneleri bir bir canlandı gözümün önünde. Hepsini o an adeta yeniden izledim. Tek bir ortak noktamız vardı o an Sezercikle, karşımda duran tanımadığım bu adam bana "Ben senin babanı tanıyorum hadi gel seni ona götüreyim." demişti. Tabi ben bu numaraları yer miyim? Yemem. Yemedim de. ANNEEEEE! diye çığlık atarak arkama bakmadan koşmaya başladım. 

                                                             Nasıl da benziyoruz

Öyle hızlı koşuyordum ki, etrafımda olan bitenleri bile göremiyordum. Evimize daha kestirme giden bir yol vardı, bir duvardan tırmanır tırmanmaz hemen bizim bahçenin önüne çıkabiliyordum. Oraya doğru koşmaya başladım. Tam tırmanacaktım ki, o da ne... Yerde küçük bir oyuncak gördüm. Neden bana o kadar cazip geldiğini ve neden böyle bir anda o oyuncağa dikkat ettiğimi anlayamadan onu da yerden kaptığım gibi tırmanmaya başladım. 

Sonrası mutluluk... Evime varmıştım. Yumruk yumruğa kapıyı çalmaya başladım. Annem kapıyı açar açmaz içeri girip hemen kapattım. Nefes nefese kalmış, kıpkırmızı olmuştum. Annem noldu diye soramadan ben her şeyi anlatmaya başladım bile. "Annee beni kaçırmaya çalıştılar, çok korktum. Bir tane adam bana böyle böyle dedi ben de hemen kaçmaya başladım. Bak kaçarken de bu oyuncağı buldum." Annem bana inanmadı tabi. Klasik bir anne olduğundan önce pis şeyleri eve soktuğum için, sonra nefes nefese kalacak kadar çok koştuğum için, sonra da evden bu kadar uzaklaştığım için bir güzel azarımı yemiş totomun üstüne oturmuştum. Evden uzaklaşırsan böyle olur işte kamu spotunu yaymaya devam eden annem bana inanmamaya da devam ediyordu. 

Ya hiçbir şey değil de filmlerde olan şey benim başıma gelince annemin inanmaması bana çok koydu. Ya beni kaçırsalardı? Ya gerizekalı bir çocuk olup o adama inansaydım? Ya bu kadar çok Sezercik izlememiş olsaydım? Annem bunları niye hiç düşünmemişti... 

Bu da böyle bir anıydı işte. Sıkılan, of saçmalamış yine diyen, ne yani bu muydu ben de bir şey sandım diye içten içe söven herkese de teşekkür ederim. Bilmukabele sevgili dostlar.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder