Yapmamam gereken şeyleri yapmaktan hep başım ağrıdı zaten
Durmam gereken yerde durmadığımdan
Gitmemem gereken yere gittiğimden
Konuşmamam gereken insanlarla konuştuğumdan
Sormamam gereken soruları sorduğumdan bla bla bla...
Şimdi kendimden başka suçlayacak kimsem yok
Fazla umursamaz
Fazla aldırmaz
Fazla sıkılgan
Fazla ruhsuz
Kısacası fazla
Hissizim
Birkaç şarkı var dilimden atamadığım
Ne zaman duysam
Ne zaman söylesem seni hatırlatan
Senden bir parça bırakan
Namussuzlar sözleşmişler gibi her şarkıda mutlaka bir "gel" diyorlar
Bunlar seni hiç tanımıyorlar sanırım
Gelmeyeceğini bile bile insana gel denir mi ?
Bunlar hep seni göremediğimden
Bunlar hep çok sensizlikten
Çünkü ben hiç bilmedim sensiz nasıl yaşar insan
Sensiz neler yapılır
Bunlar hep ondan
Orhan Veli'yi mahveden güzel havalar
Beni mahveden tam olarak sensizlik
Böyle zamanlarda gidip yatayım diyorum
En sessiz evin en sessiz odasında
En ücra köşesindeki
En soğuk yatakta
En sensiz kalışımı yaşayayım
Belki gelirsin
İçinde beni sığdıracak küçücük bir yerin varsa diyorum hani
Sırf onun hatırına
Belki de mutlu olduğun ufacık bir eski zaman adına
Yeniden gelirsin
Belki de gelmezsin bilmiyorum Ben yine de gidip yatayım istiyorum O zaman yatayım bari Sende benden uzak köşelerde bir yerde çay koy Hissederim
30 Kasım 2015 Pazartesi
Yapabildiğim tek şey durup karşımdaki o çaresiz çırpınışlarını izlemek oldu. Hiçbir şey yapamadım, yarasına iyi gelecek hiçbir söz söyleyemedim. Öylece bekledim. Götür beni buradan dedi, aldım götürdüm. Nereye diye sordum sonra ayaklarımız bizi nereye götürdüyse oraya gittik. İçmek istiyorum dedi, tamam dedim. O içti ben seyrettim. O acı çekti ben izledim. O bağırdı, ağladı, isyan etti ben sustum. Onun gözyaşları durmadı benim vicdanım susmadı. Ona bakarken sana yaptıklarımı gördüm. Geçen sene bu zamanlar bende aynı durumdaydım dedim. Yanlış dedi. Sen terk edendin bense terk edilenim. Doğru dedim ama bende acı çekiyordum, benim de canım yanıyordu. Benim canım yanmıyor benim canımı söküp alıyorlar dedi. Sustum. İçimdeki ses susmadı. Senin de canını almışlardı hatırlasana dedi. Sonra konuşmaya devam etti. Sus dedim susmadı, sende bunu yaptın ona dedi. Senin yüzünden o da çok ağladı, çok acı çekti sen dönüp gittin dedi. Gittim dedim. Vicdanımı susturamadım. Acıdım ona. Biraz daha özledim. İçimde zorla öldürdüğüm ne varsa yeniden canlanıyor gibiydi. Dur dedim yapma. Ben sizi öldürebilmek için kendimden çok şey feda ettim yapma nolur. Yeniden başa dönemem dedim. Kafamda dönüp duran tüm bu düşünceleri kovdum. Yanımdakine döndüm. Ona bakarken sana acımayacaktım. Acımadım. Teselliden nefret eden ben teselli vermeye başladım sonra. Sakin ol geçecek, kendine biraz zaman ver dedim. Bak bana senin gibiydim ama artık iyiyim, geçti çünkü dedim. Unuttum ben onu dedim. Senin de geçecek, unutacaksın dedim. Unutmadın dedi, unuttum dedim. Hayır unutmadın sadece alıştın dedi. Hayır unuttum ben onu anlıyor musun unuttum dedim. O an onu değil kendimi ikna etmeye çalıştığımı tüm zerrelerime kadar hissettim. Kendi kendimle savaşıyordum aslında. Sorun tamamen bendim. Kafamdan geçen bu düşünceleri yine kovdum. Düşünmekten kaçtım çünkü düşünürsem yine kaybolacaktım. Korktum.
Korktuğum her şeyden arkama bakmadan uzaklaştım. Sanki hiç olmamışlar gibi davrandım. Ama kafamın içindeki o ses bir kez konuşmaya başlamıştı ve bu çok zordu. Gitmeliyim burdan dedim. Kalktım. Boşluk içinde yürümeye başladım. Kafamda binbir düşünce, sayısız ses. Hepsi birbirini aklamaya çalışıyor, hepsi kendi düşüncelerini savunuyor. Bense zamandan ve mekandan münezzeh yürüyorum. Peki ama nereye? Şimdi bu yolun sonu nereye çıkıyor?
Belki bir anlamı olan fakat benim anlayamadığım bir otobüs yolculuğunda, günlerce izlemek istediğim için aradığım ancak bulamadığım bir filme denk geliyorum. Bunun altında da mutlaka bir anlam olmalı diyerek izlemeye başlıyorum. Hayatta her şeyin bir anlamı vardır mutlaka diye inandırmışlar beni bu sebepten anlamsız hiçbir şeye tahammül edemiyorum sanırım. Filmi izleyip bitirdikten sonra düzelmesi gereken moralim daha da berbatlaşıyor. Halbuki o yolculuğa kendimi biraz daha iyi hissetmek için çıkmıştım. Halbuki ben bugün biraz daha mutlu olurum sanmıştım ama olmadı. Kendimi, hayatımı, yaşadıklarımı kısacası her şeyi sorgulamaya başladım. Olmak istediğim ama olamadığım yerlere hayatın bir kıyısından bakmaya devam ettim. Bu beni daha da çok huzursuz etti. Standart bir yaşam sahip olmak istediğim en son şeydi. Lakin standartlıktan ölmek üzereyim. Her şeyim sabitken bende alacağım kararlar ani olsun diyerek belki de biraz aksiyon katmaya çalıştım bu durağanlığa. Ne kadar başarılı olduğum tartışılır. Hayallerimden o kadar uzakta bir hayat yaşıyorum ki gidip buna biraz ağlamalıyım. Yol kenarında bir amca gördüm sonra. İstanbul'un ara sokaklarındayken, parkın köşesine oturmuş zenci gibi bir esmerlikte ama zenci olmayan bir amca. Kucağında bir kedi vardı onu sımsıkı tutuyordu. Sanki... Sanki elinde kalan son şey o kediymiş ve onu da kaçırmak istemiyormuş gibiydi. İçinde bulunduğum araç birkaç kez kornaya bastı. Amca kendi üzerine alınıp selam verdi fakat kornalar ona değildi. Öndeki aracın hareket etmesi için verilmiş bir uyarıydı. Amcanın eli havada, gözü araçta, yüreği önünde kaldı. Kırıldı belki. Belki de hiç aldırış etmedi alışmıştı hayatın içinde yok sayılmaya. Verdiği ufacık bir selamın bile alınmamasına ya da ona selam verilmemesine. Buna da çok içim yandı. Kendi dertlerimi bir kenara koyup bu akşam bu amcaya üzülmek istiyorum dedim. Ve telefonum çaldı. Arkadaşımın amcasını yoğun bakıma kaldırmışlardı. Parkta gördüğüm amcayla arkadaşımın amcası arasında kaldım. Sonra dedim ki; parktaki amcaya daha sakin bir zamanda üzüleceğim. Amcalarda birinci sırayı şimdilik arkadaşımınki alıyor. Tüm bunların üzerine kafamı koparıp atmak isteyeceğim kadar çok acıtan bir de baş ağrısı ekleyelim. Ve evde sülalemin yarısının olmasını... Son olarak da geçmişte bugün neler yaptığımın acısını... Tam bugün hayatımın en mutlu günlerinden biriydi. En sevdiğim insanın gözlerinin içine bakıyordum. Onu ne çok sevdiğimi söylüyordum ve mutlu olması için öyle çok şey yapmıştım ki. Hayatımda kimse için hazırlamadığım bir sürpriz hazırlamıştım. Mutluydu. Mutluydum. O zamandan sonra mutluluk kelimesini hiç bu kadar çok bir cümle içinde kullanmadım şimdi fark ediyorum. Tamam dedim bundan sonra önümüze çıkacak her engelde birlikteyiz, bu iş bitti artık burdan sonra bir başkası olamaz, yapamam çünkü kalbin tek bir insanla nasıl attığını öğrendim. Bir daha bir başkasıyla bunu yapamam. Ve bunun gibi yüzlerce söz. Hepsi tek bir kelimeyle bitti. BİTTİ. Ve üzerinden tam bir sene geçti. Koskoca bir sene. Geçmez dedim, bitmez bu zaman ben kaldıramam dedim ama olmuş bile. Şu son bir senemi hafızamdan söküp atmak istiyorum. Hatırlamak istemeyeceğim öyle çok şey var ki. Geçmeyecek diye düşündüğüm her an aynaya bakıyorum ve şunu söylüyorum kendime; bir sene önceki senle şu an ki sen aynı mı? Aşık olmadan önceki senle şu an ki sen bir mi? O zaman geçecek. Geçmiş. Geçiyor. Karar veriyorum tüm o dertlerimin içinde şu an üzülmem gereken şey bu değil. Sen mutlusun benimle ya da bensiz bir şekilde mutlusun. Ve ben artık geçmişi geçmişte bırakıyorum. Bugün son olsun dediğim bilmem kaçıncı gün ama bugün gerçekten son. Yaptığım onca şeyden sonra olmuyorsa zorlamamak gerektiğini çoktan öğrenmiş biriyim ben. Koskoca bir sene yüzünü bir kez olsun göstermeyen, sesini bir kez olsun duyurmayan bu hayat bundan sonra da göstermesin, duyurmasın. Çünkü böylesi daha iyi. Sen benim hayatımda hep olacak ama aynı zamanda hiç olmayacak bir karaktersin. Sen benim hayallerimsin. Seninle gittiğim o yerlere artık yalnız gideceğim. Senin olmayacağını kabullenmiş bir şekilde. Sonra ordan kalkıp evime, hayatıma geri döneceğim. Çok olağan bir durummuş gibi. Hayatımı aksatmadan yaşayacağım. Mesela seninle oturduğum o bank boş değilse ben o sahili terk edeceğim çünkü gerek yok orada oturamayacaksam o sahili ordan izlemeye. Beklemem oturanların kalkmasını ve onların yerine geçmeyi. Çünkü biz seninle beklememiştik. Çünkü sen hayatıma hiç ummadığım bir yerden girmiştin. Hiç beklemediğim bir anda. Bu yüzden beklemeyeceğim. Hatırlamayacağın, aklına bile gelmeyecek olan birinden ufak bir hediye olsun bu. Doğum günün kutlu olsun. Artık seni sevemiyorum.
Yağmurlu bir sabaha uyanmış olmanın hüznüyle oturuyorum öylece. Oturduğum yer pek hüzünlü olmayı gerektirmese de, bir evin salonunda L koltuğun tam köşesinde ve kadın programları karşısında. Anlamsızca ekranı izlemek içimi rahatlatıyor. Daha da huzurlu olmamı sağlıyor. Kimin ne söylediğini dinlemek zorunda değilim, orda ne olduğuyla ilgilenmek zorunda da. Sadece mal gibi oturmam dünyanın tüm düzenini sağlamama yetiyormuş gibi. Sanki yaratılış amacım buymuş gibi. Zamanı öldürmek tam olarak böyle yapılır diyorum dışımdan, içimde aslında zamanın beni gittikçe nasıl öldürdüğünü bilerek. Karmaşık cümleler kuruyorum kendime. Anlaması zor olsun diye. Bir anlam da aramıyorum artık ne hayatta ne insanlarda ne yaşananlarda. Her şeyden vazgeçmiş ve boşvermiş olmak bunu gerektirir çünkü biliyorum. Seninle tanıştığımız o gün de yağmurluydu hava. Üşüyordum ve üzerindeki siyah kabanını bugün bile unutamıyorum. Sen gülüyordun ve sen gülerken sanki dünyada eksik olan ne varsa o an yerine oturuyordu. Benim olmanı istiyordum içten içe hiç olmayacağını bildiğim halde. Sonra bir gün benim oldun. Hayatta en çok buna inanamadım. Hayatta en çok bundan korktum. Bu kadar çok istediğim bir şeye bugün sahip olup ya yarın kaybedersem diye. Bugün o korktuğum yerdeyim işte. Seni nasıl kaybettim hala bilmiyorum. Belki de biliyorumdur ama işime gelmiyordur çünkü benim huyumdur kaldıramayacağım yüklerin altından sıyrılıp kaçmak, ertelemek, zamanı gelince düşünürüz demek. Şimdi zamanı geldiğini bile bile hala kaçmaya çalışıyorum ve sırf bu yüzden bitmiyor. Sırf bu yüzden hala baktığım her yerde seni görüyor, aldığım her kokuda seni arıyor, insanların her hareketinden seni çıkarıyorum. Son zamanlarda bir de seni cümlelerimden çıkardım. Aklıma geldiğin anda sus diyorum Sus o dilin lal olsun gerekirse söyleme Adını bir kez daha söyleme Söyledikçe canlanıyor bir kez daha Bir kez daha dirilip tam karşıma dikiliyorsun Sus diyorum Sus İçinin acısı içinde kalsın Bugüne kadar içinde kalan her şey gibi O da kalsın Gitmesin bir yere
Hani yani şimdi gitmesen olmaz mı der gibi bakıyor.
Ama gitmemesi içinde hiçbir şey yapmıyordu. Ellerini tutup gitme demek bile yetmiyordu artık.
Zaman onları tüketmişti onlar farkında olmadan.
Kadın sanki hiç canı yanmıyor, sanki bu aşk biterken hiçbir şeyi önemsemiyormuş gibi saçma sapan cümleler kuruyordu.
Henüz hiçbir şeyin farkında olmadan.
Adam biliyordu.
Giderse çok canı yanacaktı ama durdurmuyordu.
Artık yorulmuş bir şeyler için çabalamaktan oldukça bıkmıştı.
Kadın her şey yine eskiden olduğu gibi olacak nasılsa sanıyor, yoluna devam etmenin peşinde koşuyordu.
Adam kendini hep güçsüz hissetmişti.
Ona göre kadın olmazsa yaşayamazdı.
Ama o olmazsa kadın yaşayabilirdi gibi.
Sanki kadın giderse adam nefes alamaz ama adamın gitmesi kadın için hiçbir şey ifade etmezmiş gibiydi.
Tam tersi oldu.
Kadın gitti.
Adam ayağa kalktı dimdik yoluna devam etti.
Kadın düştüğü yerden kalkamadı.
Aslında güçlü olan adamdı.
Kadın adam sayesinde bu kadar güçlü hissediyordu.
Onun varlığı kadına güç veriyordu.
Kadın bunu adamı kaybetmeden anlamadı.
Adam gittiğindeyse artık her şey için çok geçti.
Kadın çok sevmesine rağmen sevmiyorum sandı
Adam çok sevmemesine rağmen çok seviyorum sandı
Her şey tam tersi gibiydi
Olmaması gereken yerlerde
Zamanlarda
Ve anlamlarda
İkisi de bu durumun farkında değildi
Birbirleri olmadan yapamıyor
Fakat bir aradayken de birçok şey yolunda gitmiyordu
Bir gömleğin en baştan yanlış iliklenen düğmeleri gibiydiler
Sonuna gelmeden hiçbir şey anlayamadılar.
Kadın adam olmadan ne yapacağını bilemiyor
Buna rağmen her fırsatta adamdan uzaklaşıyordu.
Kadın sevgi nedir bilmiyordu
Daha önce hiç bu kadar çok sevilmediği için
Ne yapması gerektiğini tam olarak bilemiyordu
Adam sevgi nedir biliyordu
Kadını anlayamıyordu.
Farklı hayat tecrübeleri
Farklı yaşam şartları...
Öyle güzel anılar paylaştı ki adamla kadın
Birlikte büyüyüp
Birlikte ağlayıp
Birlikte güldüler
Birbirlerine hem arkadaş hem dost hem sevgili oldular
Şimdi kadın, geçmişle şu an arasında hapsolmuş geleceğine bakamayan bir zavallı gibi yaşarken; adam yeni hayatında attığı sağlam adımlarla etrafına gülümsemeye, başkalarının güç kaynağı olmaya devam ediyordu. Bu koskoca dünyanın ufacık bir köşesinde yaşanan tüm bu olaylar Ve hatta her gün bir yenisi yaşanan tüm bu anların Hiçbirisi hiç kimsenin umrunda değildi Yaşandı ve bitti!
Hatırlayamıyorum Artık birçok şeyi anımsayamıyorum gerçekten Özellikle yüzünü anımsayamıyor olmak Sesini yeniden duyamıyor olmak Öyle çok canımı yakıyor ki Eskiden bazı anılarımızdan çocukluğumdan bahsederdim Gülerek anlatırdım her şeyi Şimdi insanlara yine bir şeyler anlatıyorum ancak Hatırlayamıyorum Sanki ben uyduruyormuşum gibi Sanki onlar hiç yaşanmamış da bir filmin aklımda kalan yarım yamalak sahneleriymiş gibi Sanki hiç olmamışsın gibi Hissedemiyorum Bende bıraktığın izleri Sana ne kadar benziyordum Hangi hareketlerimi senden aldım Bende en çok neyi severdin Ben senin yaptığın hangi harekete kızardım Hatırlayamıyorum Ve gün geçtikçe biraz daha unutuyorum Hayatta bundan daha kahredici bir şey olabilir mi bilmiyorum Elimde sana dair hiçbir canlı hatıra yok Unutmamak için çırpındığım her dakika beynim başka bir silüet koyuyor yerine Beynimle oyun oynamaktan sıkıldım Tek istediğim bir kez daha sarılabilmek Sanki o zaman her şeyi hatırlamışım gibi Sanki o zaman yeniden çocuk olacakmışım gibi Çok zorlanıyorum gerçekten Her bir darbede her bir hatamda seni daha çok arıyorum Sana daha çok ihtiyaç duyuyorum Bu nereye kadar böyle devam edecek bilemiyorum Kokun vardı elimde kalan bir tek Küçücük bir parfüm şişesi Çok mu severdin o kokuyu Yoksa öylesine mi denk gelip almıştın bilemiyorum Ben elimde kalan o son hatıranı da yok ettim Kendi ellerimle Kendi aptallığımla Kendi öfkemle Ne zaman kaldırıp kapağını koklasam Sanki sen gelirdin yanıma Hemen baş ucumda dururdun Sana sarılmış gibi olurdum İçim böyle yanar gibi olurdu ama bir garip de olurdu Hem çok acı çekip hem de buna katlanarak mutlu olmak neymiş o zaman anlamıştım ben Şimdi tarif edemiyorum Ve artık öyle hissedemiyorum da Unutuyorum artık Unutmamam gereken ne varsa hepsini unutup Unutmak istediklerimi unutamıyorum Hayatımın paradoksu sanırım bu Seni değil O'nu unutmam gerekiyordu Yapamıyorum İkisini de yapamıyorum
Büyük bir ailenin küçük bir kısmında büyüdüm ben. Annemle aramızda neredeyse bir çağ farkı var. Kafa yapılarımız uyuşmaz, birbirimizi çok anladığımız söylenemez ancak şu dünyada ondan daha çok sevdiğim kimse yok.
Biliyorum her zaman arkamda, ne yaparsam bana güvenir, inanır.
Bir de o çevre faktörü olmasa...
Gerçekten artık çok sıkıldım bu durumdan
İnsanlar ne der diye yaşamaktan, o bunu yanlış anlar mı diye hareketlerimi kontrol etmekten.
Çoğunlukla bunu umursayan kişi ben olmam, annem için yaparım
Aman dikkat et kızım geç kalma sonra akrabalar ne der,
Kızım bu kim şimdi millet yanlış anlayacak
Kızım bu fotoğraf ne şimdi ben soranlara ne derim
Kızım nereye derlerse ben ne diyeceğim
Yavrum bak böyle yapma sonra bana yükleniyorlar, üzülüyorum...
Ben de üzülüyorum anne sen görmüyorsun ama
İnsanlardan banane
Benden insanlara ne
Kimi ne ilgilendiriyor bugün ne yaptım, kimleydim, nerdeydim, kaçta geldim.
Ben kendim için yaşıyorum bırak onlar ne der diye düşünmeyi
Bırakın artık bu düşünceleri...
Anlatamıyorum ve anlatamadıkça daha çok kinleniyorum
Benim çocuğum böyle olmayacak diyorum her günün akşamı
Ben kendi çocuğumu böyle büyütmeyeceğim
Böyle bir ortamda yetiştirmeyeceğim
Kendi kendimi büyütüp
Hem abi hem baba hem kardeş oldum kendi kendime
Çok şükür bir yanlışa da düşmedim
Karşı komşumuzun ne dediği umrumda bile değil
Ne düşüneceği de
Akrabalarımın da
Arkadaşlarımın da
Onun da
Senin de
Hepinizin...
Anne benim için önemli olan sensin, benim
İnsanlar ne der diye yaşayacak bir insan değilim ben hiçbir zaman böyle olmadım, olmayacağım
Kendi kendimi önemsediğim için
Kendi düşüncelerime değer verdiğim için
İnsan gibi yaşamaya çalıştığım için
Kendi kapımın önündekiler dışında hiçbir şeyle ilgilenmediğim için
İster asi deyin ister saygısız
Umrumda bile değil
Hep böyleydim böyle olmaya da devam edeceğim
Bir yanlış varsa bunu kendim düzeltebilirim
Siz ne dersiniz diye sizin doğrularınızla yaşamayacağım
Önceden yağmurdan kaçar, hemen saklanacak bir yerler arar ıslanmamaya çalışırdım. Islandığım zamanlarda kendimi hiç olmadığım kadar kötü hisseder hatta modum düşerdi. Birkaç gün önce olan bir yağmurda yine fark ettim ki hızlı adımlarla yürüyorum, kaçacak bir yerler arıyorum. Durdurdum kendimi aniden. Adımlarımı yavaşlattım, olabildiğince aheste yürümeye çalıştım. Kulağımda her zaman olduğu gibi kulaklığım, müziğimi dinleyip etrafta kaçışarak ıslanmayacakları bir yer arayan insanları izledim. Ben onları izlerken, onların da bana, bu kız neden böylesine yavaşça yürüyor, diye şaşkınca baktıklarını fark ettim. Normal şartlarda evet anormal bir şey yapıyordum çünkü yağmur çok hızlandı ve tabiri caizse bardak boşanırcasına yağıyordu. Neredeyse birkaç dakika içerisinde sırılsıklam olacaktım. Ancak umrumda bile değildi. Aksine o kadar mutluydum ki. Hiçbir şey düşünmeden sadece yağmurun vücudumda bıraktığı etkileri düşündüm. Müziğime daha çok kulak verdim bana hissettirdiklerini düşündüm. O an resmen farklı bir boyuttaydım. Dünyanın herhangi bir köşesinde değil de çok daha başka bir yerde. Bu an hiç bitmesin dediğim nadir zamanlardan biriydi. Ki böyle zamanlar genelde hep başkasına bağlı olarak gerçekleşirken o gün ilk kez kendiliğinden sadece bir yağmur altında ıslanmayla gerçekleşmiş olması beni daha da çok mutlu etti. Evin önüne geldiğimde inatla içeri girmedim. Kapının önünde durup ıslanmaya müziğimi tekrar tekrar dinlemeye devam ettim. İçimdeki dans etme isteğini durduramayıp; kollarımı açıp, gökyüzüne kafamı kaldırıp, etrafımda birkaç kez döndüğümü de itiraf etmeliyim. Sanki özgürlüğünü yeni kazanmış bir esir gibiydim. Sanki ruhumu o kafesinden kurtarmış, göğsümü gere gere yağmur sularıyla yıkıyor gibiydim. Zaman ve mekandan tamamen bağımsız. Huzura kollarımı açmıştım.
Hiç kimse umrumda değildi. İnsanlar ne der ya da ne düşünür diye bir derdim yoktu çünkü orada o an benden başka hiç kimse yoktu. Olsa bile yoktu. O kadar bağımsız, o kadar özgür ve o kadar mutluydum. Buna ihtiyacım olduğunu ve çok uzun zamandır neden yapmadığımı anlayamadım. Kendimi sorguladım. Sonra dedim ki; hep içinden ben özgürüm dersin, insanlar ne der umrumda değil dersin, onlar konuşsun dursun ben yapacağımı yaparım dersin ama öyle olmadığını sende fark ediyorsun. Neden kendinle çelişiyorsun? Neden yapmak istediklerini erteliyor, o an içinden geçen neyse onu yapmıyorsun? Bırak insanlar ne derse desin. O gün yağmurda ıslandığımı ve çok mutlu olduğumu söylediğim hiç kimse beni anlamadı. Ayy deli misin ya hasta olursan, git hemen üstünü değiştir, şuna bak sırılsıklam olmuşsun, ıslanmak yazın güzel ya kışın değil... Gibi saçma sapan bir sürü cümle duydum. Kimse o an ki mutluluğumu, huzurumu, içimde kopan fırtınaları anlayamamıştı. Çünkü kimse ben değil, kimse benim hissettiklerimi hissetmedi ve hissedemez. O halde neden onların düşüncelerine göre hareket ediyorum ki? Neden onlar ne der diye düşünüyorum. Onlar ne der diye düşünmeden kendi istediğim için yaptığım birçok şey de hep daha mutluydum. En azından ben yaptım, benim sorumluluğumda sizi ilgilendirmez diyebildim. Şimdi bundan vazgeçmem için bana tek bir neden söyleyin? Ya insanlar beni yanlış anlarsa Ya bana kötü gözle bakarsa Ya ben yanlış bir şey yaparsam Ya beni sevmezlerse Ya ya ya... Hiçbiriniz umrumda bile değilsiniz. Beni yanlış anlayabilirsiniz, doğrusunu ben bildikten sonra Bana kötü gözle bakabilirsiniz, bunu pek umursamam Ben yanlış yapabilirim, çünkü insanım doğamda var Beni sevmeyebilirsiniz, en az benim sizi sevmediğim kadar Ve buna benzer birçok cümlenize vereceğim cevabım bu olacak Ben buyum, böyle yaptım, böyle yapacağım Pişmanlıksa benim pişmanlığım Yanlışsa benim yanlışım Seçimse benim seçimim Zararı da yararı da bana. Şimdi hepiniz önce kendi kapınızın önündekileri süpürün Sonra belki bana dil uzatmaya hakkınız olabilir Özgürlüğün tadını bir kere aldım, bırakmaya hiç niyetim yok Bunlar da o gün dinlediğim şarkılardan birkaçı...
Bir gecede iki film izlemek pek hoş olmuyormuş arkadaşlar insanın dengesini alt üst edebiliyormuş. Hele ki konuları beni derinden etkileyecek iki filmse ben, ben olmaktan çıktım.
Sakin olun yine ağlayamadım.
Demeyi bende isterdim ama resmen 5 aylık lanetimi bozdum.
Öküz gibi ağladım
Bağıra bağıra
Çok şükür ki kimse uyanmadı
Birilerini rahatsız etmekten çok ağlamamın bölünmesinden korktum
Canım çıkana kadar ağladım
Yorulana kadar
Nefes alamayacak duruma gelene kadar
Organlarımın içeride büzüştüğünü hissettim
Hatta ağladım dememe gerek yok şu an hala ağladığımı da itiraf etmeliyim
Canımın bu kadar çok yandığını hissettiğim nadir anlar var
Bu da onlardan bir tanesi
Gerçekten içeride bir yerim o kadar çok acıyor ki
Adına kalp mi diyorlar her ne bok diyorlarsa
Ben tanımlayamasam da çok acıdığını biliyorum
Ne zaman geçeceğini de bilmiyorum
Evren bana bugün bu filmlerle neyin mesajını verdi bilmiyorum ama
İkisinde de üçlü bir ilişki olduğunu itiraf etmeliyim
Bir erkek, yeni sevgilisi ve vazgeçemediği eski sevgili
İlk filmde sarışın bir hatun vardı uyuz oldum ona
Sen nasıl kabul edersin yeni sevgilinle onun eski sevgilisini
Siz nasıl üçünüz bir arada yaşayabilirsiniz
Nasıl sen sevgilisinin eski sevgilisi olan kızla sevişebilirsin bir kız olarak
Burda kızlığına vurgu yapmıyorum
Sevgilisinin eski sevgilisi olmasından bahsediyorum
Tamam biliyorum şu anda kafalar çok karıştı ama boşverin bir önemi yok
En sonunda üçü de dağıldı koptular falan bitti öyle
Diğer film zaten beni mafetti
Bu nasıl iş arkadaş ya
Evlenmişsin mis gibi bir hayatın var
Görüyorsun eski sevgilini pat işler alt üst oluyor
Sonra gelsin eski sevgilili kaçamak geceler
Gitsin karının ağlamalı geceleri
Kızdaki büyük cesaret yalnız
Gitti kocasının eski sevgilisiyle tanıştı, başka bir isimle falan
Oturdu o hatunun karşısında, kadının kocasıyla yaşadıklarını onun ağzından dinledi
Bu nasıl bir kalp, beden, ruh
Nasıl dayandın sen buna zalımın kızı
Ben düşüncesine bile tahammül edemezken
Sonra dramatik mutlu bir son yaşandı falan
Filmlerin isimlerini söylesem mi bilemiyorum
Sağlam spoiler vermiş olacağım ama söyleyeyim bari
O kadar yazdık
İlk film Barcelona Barcelona
İkincisi Aşk Kırmızı
Tamamen spontane bir gelişmeyle izledim
Aklımda olmayan iki filmdi
Aşk Kırmızı filmine ağlanır mı lan salak mısınız diyen ben
Hala öküz gibi ağlıyorum
Gelin görün ki filme değil
Kendi hayatıma
Bununla benzer bir durumum tabi ki yok
Ama geçmişte yaşanan şeyleri düşündürecek kadar çok etkiledi beni demek ki
Aslına bakarsanız bu filme göre ben daha avantajlı olup,
Vazgeçilemeyen eski sevgili oluyorum
Desem de inanmayın salak mısınız
Tabi ki vazgeçti
Vazgeçmese şu an birlikte olurduk zaten
Sadece ağladığım için gerçekten mutluyum
Böyle biraz aptalca oldu
Canım yanarken aynı anda nasıl mutlu olduğumu anlatayım ben şimdi
Tam 5 ay 11 gündür ağlayamıyorum ben
Boru değil
Adımı kalpsize, vicdansıza çıkaran var
Ruhsuz diyen var
İnsanlığını kaybettin sen diyen var
Kimse bilmiyor ki ben ağlamak isterken ağlayamıyorum.
Bu dünyanın en iyi rahatlatma aracı bence ağlamak
Bir süredir becerememiş olsam da
Artık bu tabumu kırmış bulunmaktayım
Gelin görün ki hiç iyi değilim
Tabi ki birkaç güne geçecek
Hatta belki de sabah uyandığımda yine hiçbir şey olmamış gibi uyanacağım
Oda arkadaşlarımın belki bu durumdan haberi bile olmayacak
Girip burada okuyanlardan birisi oda arkadaşımsa eğer selam söylüyorum ona
Ben böyle öküz gibi ağlarken sen orda horul horul uyuyordun
Vicdansız
NEYSE sakinim
Sonuç olarak böyle saçma sapan bir gece yaşadım
Aslında bir arkadaşımla çok çok keyifli bir sohbette ettim ama ne bileyim işte ya
Sadece seni çok özledim. Çok yoruldum artık. Birçok şeyden. Kendi başıma ayakta durmaya çalışmaktan Arkama döndüğümde desteğini bulamamaktan Seni hissetmeye çalışıp bıraktığın boşlukları dolduramamaktan Sana dair bilmek istediğim ama cevaplarını bir türlü bulamadığım sorulardan Sadece yanımda olmana ihtiyacım var Sadece yeniden sana sarılmaya ihtiyacım var Bir şekilde yeniden varlığını hissetmeye Çünkü böylesi çok yorucu İnsan kendi kendinin her şeyi olamıyor her zaman Kendi doğrularımı kendim bulmak zorunda olmaktan Her sorunun altından kendi başıma kalkmak zorunda olmaktan Yalnız kalma korkusunu yenmeye çalışmaktan Yaptığım iyi şeylerde arkamda durup "seninle gurur duyuyorum" diyen birini görememekten Bir erkeğin desteğinin nasıl bir şey olduğunu bilememekten Seninle hiç balık tutamamış olmaktan Bana hiç uçurtma yapmamış olmandan Araba kullanmayı öğretmemiş olmandan En mutlu anlarımda yanımda olamamış olmandan Hiçbir mezuniyetimi görememiş olmandan Her özel günümde oturacağın yerin boş kalmasından Sana hiç yemek yapamamış olmaktan Seninle başka şehirleri gezememiş olmaktan Evleneceğim o adamı göremeyecek olmandan Bana hiç öğüt verememiş olmandan Seninle oturup dertleşememekten Sana hiç hediye alamamış olmaktan Hiçbir doğum gününü kutlamamış olmaktan İhtiyacım olan anlarda fikirlerini bilememekten Geçmişini öğrenememekten En sevdiğin yemekten tut da renge, filme, müziğe, şehre kadar bilememiş olmaktan Bana dair düşüncelerini duyamamaktan Seni çok seviyorum dediğini hiç duyamamış olmaktan NEFRET EDİYORUM Ve edeceğim. Çünkü bununla başa çıkamıyorum. Bunca sene sonra sadece bir kabus olduğunu öğrenmek isterdim Gözümü açtığımda her şeyin bir rüya olduğunu Ama değil Ve sen yarın sabah gözümü açtığımda yine olmayacaksın Bundan önceki 3104 gündür olmadığın gibi Sadece benimle gurur duymanı isterdim Bir kez olsun işte benim kızım dediğini duymayı Bunun için neleri feda edebileceğimi bilemezsin Senelerdir yapmaya çalıştığım tek şey bu Bundan sonra yapmaya çalışacağım şey gibi Hala küçücük bir kızım Aynı bıraktığın gibi, o kadar küçük Hatta daha da Büyüyorum sandığım her gün biraz daha küçülüyorum Kendi içimde büyüyen boşluk beni biraz daha küçültüyor Sadece seni çok özledim. Kime sarılırsam sarılayım, kime sığınırsam sığınayım geçmeyen bir boşluk Karadelik gibi Sonsuz Seni sonsuz seviyorum
Hoş geldin depresyoon. Bir insan zamanla alıştığı bir durumu nasıl kendi elleriyle bozacak kadar aptal olabilir ki? Nasıl yeniden yolun en başına dönmeyi isteyecek kadar gerizekalı olabilir? Nasıl tüm o inşa ettiği, bunu yaparken birçok şeyi de yakıp yıktığı halde hem de, yerle bir etmeyi göze alabilir ki? Benim gibi bir insan. Yolun ne tarafında olduğunu göremeyen. Karşısına çıkan sağ ya da sol yol seçeneklerinin hiçbirini seçmeyip ya olduğu yerde bekleyen ya da geriye dönen bir insan. Seçecekse de tamamen duygularıyla hareket eden gerizekalı bir insan. Noldu peki şimdi? Duygularınla hareket ettin ettin de ne kazandın yani ne geçti eline. Mantıklı davranıyorum yea ben şu an? Neden bana kızıyorsunuz ki? Doğru olan bu işte dediğim her anda bile duygularımla hareket ettim ben. Çünkü şu hayatta sahip olup kontrol edebildiğim ya da etmeye çalıştığım bana ait olan tek şey onlar. Duygularım. Birilerini benim için değerli kılan da, silip atmamı sağlayan da onlar. Ben onlardan ibaretim. Nasıl bir robotmuş ya da mutantmış gibi davranabilirim ki? Neden hislerimi saklamayı tercih edeyim ki? Hayatımın her döneminde bunu yaptım. Birine bir şey hissediyorsam gittim söyledim. Ne olduğunun bir önemi yok. Bunu illa aşk anlamında anlamanıza da gerek yok. Hiçbir zaman strateji insanı olamadım. Planlardan programlardan nefret ettim. Kurallardan tiksindim. Sırf adı karşı gelmek olsun diye bile yüzlerce kural çiğnedim. Amacım beni bu kurallarla zincirleyemezsinizi göstermekti. Birilerinin emirleri ya da boyunduruğu altında yaşayamayacağımı ilk 11 yaşında fark ettim. Ondan sonrası iplik söküğü gibi geldi zaten. Her zaman söylediğim bir cümle vardır: "Hayatta sahip olduğum tek varlığıma bile karşı gelebilirken ben, sen kimsin?" Bunun değişeceğini hiç sanmıyorum. Sadece bir gün o varlığımı kaybedersem: "Hayatta kendimden başka dinlediğim kimse yokken sen kimsin?" olabilir. Umarım o gün hiç gelmez. Demem o ki; insanız lan biz. Neyi, niye bu kadar kasıyorsunuz ki? O kadar basit varlıklarız ki. Yok yaratılış olarak mükemmeliz yok en üstün varlıklar biziz, yok bizden zekisi yok, beynimizin tamamını kullansak dünyayı yerinden oynatırız.... BOK. Hiçbir bok yapamazsınız. Yapamayız. Yapamam. İnsansın lan işte. Etten kemikten yaratılmış saçma sapan bir varlıksın. Egolarına ve nefsine yenik düşen, zaaflarına yenilen bomboş bir şey. Bunu bu kadar abartmanın anlamı ne ki? Önceden yani "ergenken", sen bana o lafı söyleyemezsin, sen bana bunu yapamazsın, ben senden bu konuda daha iyiyim, sen kimsin de bana bunu yapabileceksin diye diklenirdim. İsyankar olan cümlelerimi böyle kurardım. Sonra fark ettim ki baya ego yapıyormuşum. Ben kimim lan? Hayır o bana bir şey söyledi ya da yaptı ya da her ne haltsa işte. EEE? YANİ? NOLDU? Mutlu oldun mu deyip geçebilecek kadar boşverdim bazı şeylerden. Tiksiniyorum insanlardan ya. Valla midem bulanıyor. Hele bazıları var ki yüzlerini görmeye tahammül edemiyorum. İşleri güçleri yalan olan, çıkarları uğruna babasını bile tanımayacak kadar ezik varlıklar. Duyguların onlar için hiçbir önemi yok işte. Su içer gibi yalan söyleyen, duygularında bile sahtelik görebileceğiniz insanlar. Ne gerek var ben bunu anlamıyorum işte. Düz olsanıza ya dümdüz. Ne istiyorsanız söylesenize, neyi istemiyorsanız, neyden hoşlanmıyorsanız, yalansız, kırıcı olmadan, adam gibi söyleyin bitsin. Karşınızdaki insan anlayışsız saçma sapan davranan biriyse zaten siktir edin. Henüz büyümemiştir muhtemelen. Henüz hayata dair bir şeyleri çözememiştir. Bu demek değildir ki ben hayatın tüm anlamını çözdüm nirvanaya ulaştım. Elbette hatalarım, yanlışlarım var. Ve bundan sonra bir hatamı gördüğü zaman insan gibi yanımda olup bunu yapıyorsun ama yanlış diyecek sonrasına karışmayıp bir kenarda duracak kişileri yanımda taşıyacağım. Çünkü ben bunu yaptım, yapıyorum, yapacağım. Hiçbir insanın hayatına müdahele etmedim bugüne kadar. Kimseyi seçimleri ya da tercihleri ya da hayatı yüzünden yargılamadım. Eğer bana ters geliyorsa ya sessiz sakin bir şekilde hayatından uzaklaştım ya da uzaklaşamayacak kadar çok sevip onu öyle kabullendim. Yakın arkadaşlarımın hepsi bilir; onları hiçbir zaman yargılamadan kızmadan dinleyeceğimi. Her ne olursa olsun arkalarında dimdik durabileceğimi. Ne yaşarlarsa yaşasınlar ne yaparlarsa yapsınlar yanlarında olacağımı. Çünkü olması gereken bu. Çünkü bizim dilimizde olan; arkadaşlık, kardeşlik, can ciğer olmanın tanımı benim lugatımda bu. Kimseden böyle görmedim. Kendi kendime böyle öğrendim. Böyle olmasının doğru olduğuna kendi kendime karar verdim. Ki annem en başta buna karşı gelen insanken ben onun karşısında da dimdik durdum. Birçok arkadaşımla konuşmamın bana zarar vereceğini söylemesine rağmen onları bırakmadım. Sonucunda annem haklı çıktı zarar gördüm ama yine de bu huyumdan vazgeçmedim. Çünkü bana yakışan budur. İnsanları kullanmak, arkalarından iş çevirmek, söylediğim ve verdiğim sözlerin arkasında duramamak bana göre değil. Bunu okuyan ve beni tanıyan bazı insanlar aksini de düşünebilir. Saygı duyarım ve açıkçası umursamam. Çünkü gerçekten hiç kimse zerre umrumda değil. Önceden insanları ya da sevdiklerimi kaybetmekten it gibi korkardım. Şimdi herkesi o kadar gözden çıkardım ki. Gidene yapabileceğim tek şey yolun açık olsun demek olur. Bu beni daha çok mutlu ediyor ve mutluyum. Uzun zamandır olmadığım kadar. Gereken herkes yanımda çünkü. Tek istediğim hayatımda kendim gibi birkaç insan olması. Gerçekten ihtiyacım olan şey bu. Yorgun olduğumu, kırgın olduğumu ben konuşmadan anlayacak. Benimle susacak insanlara ihtiyacım var. Herkesle konuşabilirsiniz ama herkesle susamazsınız. Ben susmak istiyorum. Konuştuğumda hiçbir şeyin güzel olmadığını gördüğüm için artık susmam gerekiyor.
Öyle işte dostlar ben ciddiye bağlayınca hiç çekilmiyorum ya. Bu da bu yazının canavarı olsun.
Şu an bu satırları okuyan sensen eğer lütfen beni affet. Çünkü gerçekten bunu yapmak istememiştim. Okuyunca belki beni anlarsın... Umarım bir gün bir yerlerde karşılaşmayız. Ellerini şimdiden boğazımda hissedebiliyorum. Geçen dönem yine ders çalışmak için kütüphaneye gittik kankimle. (Burdan ona çok selamlar yolluyorum. Annelere selam canım, öptüm.) Gecenin bir yarısı artık yorulmuşuz, kafalar almamaya, ayaklar uyuşmaya, karınlar acıkmaya başlamış. Kalkıp bir tur atalım kitaplara falan bakalım dedik. Nerden aklıma geldi, nasıl hatırladıysam; bir hocanın istediği kitap vardı. Herkes para vermeden kütüphaneden alıp kullanıyor, bizde enayi gibi kitapları alıyoruz gel bakıp bulalım şunu da vizeye kadar kullanırım sonra geri veririm dedim. Başladık kitabı aramaya... En az bir saatimizi bu arama işlemine verdikten sonra bulduk tabi. E görevli yok, kimse yok nasıl alıcaz biz bu kitabı falan diye düşünürken, oradan iki tane delikanlı ( centilmen olucaz ayağına bize yazılıyorlar bizde salaktık anlamadık :D) yardım için geldiler. Bak şurdaki cihazlardan sisteme kitabı okutup alabilirsin gel ben yardım edeyim falan dedi. Bende takıldım peşine. Gittik cihazın başına uğraşa uğraşa bir hal olduk. Öğrenci numaramı yazıyorum kabul etmiyor, TC kimlik numaramı kabul etmiyor. Şifre desen ne şifresi onu bile bilmiyorum saçma sapan şeyler yazıyorum ama yok yine girmiyor. Artık çıldırma noktasındayım napıcaz ne edicez bilemiyoruz. Çocukta anlamıyor hiçbir şey. Kitabı biz cihaza okuttuk. Bir anda böyle kendi kendine fiş kesti. Tamam dedim hallettik herhalde orda saçma sapan şeyler yaparken, oldu bu iş. Fişi elime alır almaz bir de ne göreyim... Başka bir çocuğun üstüne almışız kitabı. Üstelik çocuk yüksek lisans öğrencisi. Ağlasam mı gülsem mi bilemedim. Neyse dedim sorun olmaz 15 gün sonra gelir bırakırım çocuğun da bir şeyden haberi olmaz. Neticede onu o an geri bırakmak istesem bırakamam da. Görevli yok, çocuğun şifresini bilmiyorum falan. Son teslim tarihi 20 gün sonra biten kitap bilin bakalım kaç gün boyunca bendeydi. Tam 120 gün. Bu da demek oluyor ki 4 ay. Bir insan 4 ay boyunca o kitabı hatim eder ben kitabın kapağını toplamda 4 kez açmadım. Yurda getirdim bıraktım. Benden habersiz gelip başka bir arkadaşım almış yokluğunu aylar sonra anca fark ettim. Araya bir aylık sömestr tatili de girince olanlar oldu zaten. Tatilden dönüp o kitabın bende olmadığını fark edip teslim etmem gerektiğini hatırlamam da bir ayımı aldı. Siz hesaplayın işte geri kalanını. Sonuç olarak geri bırakmam gerektiğinin artık farkındayım ama bir yandan da çekiniyorum. Gidip adama olayı nasıl açıklayacağım ki. Bir de para cezası ödemem lazım. Benim hesaplarıma göre bu ceza en az 40-50 lira. O paraya o kitaptan 4 tane alırım diyerek kendime kıza kıza geçiriyorum günlerimi. En son artık cesaretimi topladım korkunun ecele faydası yok yürü kızım dedim. Aldım kitabı gittim kütüphaneye. Benim yanımda duran bir kız daha vardı, o da geciktirmiş teslim tarihini ancak benim gibi abartmamış bir hafta kadar gecikmiş. Görevli para cezası 10 liradan fazla olduğu için bankaya yatıracaksın falan diyordu kıza, hemen araya atladım: Hocam siz banka diyorsunuz ama ben en az 50 lira ceza ödeyeceğim herhalde yollamayın bizi oraya da burdan verip halledeyim ben. Adam şaşırdı tabi. Nasıl 50 lira dedi. Başladım olayı anlatmaya böyleyken böyle oldu... Önce bir güzel azarımı işittim, sonra paşa paşa nasihatlarımı dinledim. En son para cezası kısmına geçiş yapabildik. Fişi görevliye verdim, sistemden üzerine kitap aldığım çocuğa baktı. Bu o çocuk mu ya biz bunla baya da bir atıştık. Çocuk o kadar da kitabı ben almadım dedi ama biz nerden bilelim deyince vicdanıma oturan taşı oradan kaldırmam epey bir zamanımı aldı. İşin komik yanına bakın şimdi. Çocuk mühendislikte doktora öğrencisi. Ne işi olsun kamu yönetimi kitabıyla. Ayrıca ben kitabı alırken fişte yüksek lisans yazıyordu çocuk o arada nasıl doktoraya başladı ben orasını da anlayamadım. O kadar zaman geçmiş mi ya aradan falan dedim kendi kendime. Olayı bir türlü açıklayamamış görevlilere tabi birkaç kez tartışma yaşamışlar. Hatlar daha fazla gerilmeden araya girenler olmuş herhalde. Allah'tan sinirlenip parayı ödememiş de beni bir de haram lokma altında ezilmek zorunda bırakmamış. Para cezamı ödedim. Tahmin ettiğimin yarısı kadar. Kullanmayı beceremediğim o cihazın nasıl kullanıldığını görevli gözetiminde öğrendim. Nolur bir daha görürseniz siz benim yerime çok özür dilediğimi söyleyin benim karşısına çıkmaya pek cesaretim yok dedim. Oradan sıvıştım. Tabi hata sadece bende değilmiş. Bizim dalgın doktora öğrencisi, işlemi yaptıktan sonra tamamlamamış sistemi öylece bırakmış arkasından giden o şanslı kişi de ben olduğum için kitabı direk onun üzerine almış oldum. Neyse sonuç olarak böyle saçma sapan bir şekilde kütüphane tarihine de adımı yazdırmış oldum. Burdan o çocuğa sesleniyorum. Nolur beni bulma. Hayır bulursan falan da çok kızma. Kitabı birlikte aldığımız en yakın arkadaşım en büyük aşkların nefretle başlayacağını söylüyor. Benden epey bir nefret ettiğinin farkındayım. Başın bağlı değilse, ellerini boğazıma dolayıp parmaklarındaki kemikleri boynumda kütürdetmeyeceksen beni bul. Buralarda dolaşıyorum işte.
Böylece bir aşk daha başlamadan bitti. Hayır ne zaman kitaplarım yere düşecek yağuşuklu bir oğlan onları toplamaya başlayacak merak ediyorum. Yere düşürecek kadar bile olmayan kitapları kütüphaneden tedarik edeyim diyorum onda bile başıma bela açıyorum. Gidip çay koyayım bari.