23 Haziran 2017 Cuma

Mezun Olmanın Acısı

Malumunuz üniversiteyi artık bitirdim. Zor oldu, güzel oldu, eğlenceli oldu, kırıcı oldu, unutulmaz oldu ama bitti. Her biten şeyin arkasından harap olmak gibi salak bir huyum var benim. Gittiğim ilk seneyi dün gibi hatırlıyorum. Her İstanbul tabelası gördüğümde içimden keşke otobüsçü amca direksiyonu o tarafa kırsa diye heyecanlanırdım. Tabi bu hiçbir zaman olmazdı. Neden geldim ki buraya ben, gidicem, istemiyorum, sevmiyorum diye diye bir seneyi bitirmiştim. Sonraki sene bir baktım baya alışmışım. İlerleyen birkaç senede İstanbul'a dönme fikri asla kafamda yok hatta. Sonra bir baktım, bitti. 

Kendi evim vardı oralarda. Kendi anahtarım. Üstelik anahtarlığımda Beşiktaşlı. Nasıl seviyorum o sitenin içine girerken anahtarı çantamdan çıkarmayı, mesela canım sıkkınken anahtarımı sallaya sallaya serseri gibi sokaklarda dolaşmayı. Çantamın ön gözünde duran küçük bir anahtar ve anahtarlığın varlığını bilmek huzur veriyormuş meğer bana kaybedince anladım. En çok da eşyalarımı toplayıp evden çıktığım gün, o anahtarlığı çıkarıp kalanları askıya asıp kapıyı çekip çıkmak koydu. Birkaç gün cebimde boş anahtarlıkla dolaştım. Hala çantamın ön gözünde duruyor ama artık huzur vermiyor. 

Sonra arkadaşlarımla paylaştığım onca anı; mesela her defasında eve, kızlaaaar noldu biliyor musunuz diye olaylar anlatarak girerdim. Artık kapıyı açıp, ben geldim deyip odama geçiyorum. Akşamları çay bahçesinde çekirdek çitleyemiyorum. Dondurma yemeyi de bıraktım, yalnız emcüklenmiyor çünkü. Çağer inşaat vardı mesela, arkadaşlarımın çoğu orda kalırdı. Artık orada 101 gecesi yapamayacak oluşumuza üzülüyorum. Doğum günleri kutlanırdı sırayla. Kimse şaşırmazdı çünkü herkese yapılan kutlama aynıydı. Doğum günü çocuğundan herkes kaçar, sürpriz saklanır, en müsait zamanda evin kapısının önüne pastayla gidilir, zile basılır. İyi ki doğduuuun blablabla.... 

Yalnızlar Durağı'm vardı orda bir tane. Ben koydum adını. Herkes bilirdi. Durağın tek bir kuralı var, yalnız olmayan oturamaz. Geceleri orada oturup az mı dertleştim birileriyle. Az mı sigara tüttürdük. Hiç unutmam, bir Sincap'ımız vardı okuyorsa eğer bunları, bir gece çok canım sıkkın diye işe gideceği halde saat 3'te çıkıp gelmişti. Yalnızlar Durağında oturup soda içmiştik. Bir de sigara. Şimdi o durağa yaklaşık 165 km uzaklıktayım. Bu şehirde başka bir durağı da benimseyemiyorum. İçimden gelmiyor.

O şehri hem çok severdim hem bulduğum her an oradan kaçıp gitmek isterdim. Bunun için birkaç girişimim de oldu hatta. Bir gece ansızın kalkıp Alanya'ya gitmiştim. Güzeldi. Hem de çok güzeldi. Sonra bir gün kampüsten eve yürürken; ben bu şekilde eve girmek istemiyorum deyip İzmir'e bilet almıştım. Kalkıp İzmir yollarına döküldüm. Müthiş bir deneyimdi. Bir gün kalkıp Bursa'ya, bir gün kalkıp Çanakkale'ye gitmiştim. Bir ara mecburiyetten Ankara yolculuğum oldu. Berbattı, farklı özel sebeplerden tabi. Çok gezdim. Geriye dönüp baktığımda çok güzel anılar biriktirdim ve en önemlisi hiçbirinden pişman değilim. 

Sayısız insanla tanıştım. Bu noktada bana çok kızanlar da oldu, merakla anlattıklarımı dinleyenler de. Hepsinden bir şey öğrendim. Hatta çok şey öğrendim, büyüdüm. Büyümemiş gibi davranıyor oluşum tamamen büyümek istemeyi kabul etmeyişimden, bu dipnotu düşmeden edemezdim. Herkesin bir hikayesi vardır bende bu hikayeleri merak ediyorum diyerek yaşadım tüm zamanlarımı. Ama doğru ama yanlış. Bazen öğrendiğim şeylerden ders çıkardım, bazen aynı hataları tekrar tekrar yaptım. Şimdi durup geriye doğru baktığımda ne güzel yanlış yapmışım diyorum. Ne güzel hatalar. İnsan kendisindeki hataları da sevmeli bana kalırsa. Çünkü sevmediğim anlarda kendimde devam edecek gücü bir daha bulamıyorum. 

Meşhur iibf kantinimiz vardı. Çay içerek muhabbete düşerdik. Artık okulun kapısından içeri de almazlar bizi. Malum öğrenci kartımız yok. Oradan da mahrum kaldık iyi mi? Kütüphanede az sabahlamadık. Bir gece ders çalışmalıyız diyerek çıkıp en son kampüsün bir köşesinde "Bursalı mısın kadifeli gelin" şarkısıyla oynuyorduk. Sandalyeleri çevirip yatak yapmaya çalışıyorduk. İşte bunu hiç tavsiye etmiyorum, aşşıırı rahatsız... Sapanca'da sabahlamalar, arabayla çılgın çılgın gezmeler, kaza yapmalar, yol kenarında durup Ankara havası oynamalar, canlı müzikte delirmeceler, piknikler ve daha sayamadığım bir sürü şey. BİTTİ.

Döneceğim son gece, anlamamak için bir ciğerimi verirdim ama anladım edasıyla dolandım. İzmit'e gitmiştik, lunaparka. Her şey çok güzel gidiyordu. Oradan oraya koşturup eğleniyordum. İzmit sahile indik. Dönüp denize baktım bir an sonra dedim ki olum gidiyorsun lan. Bitti işte bu kadar. İstemsiz ağlamalar, duygusal anlar...

Hiç bu kadar ağlayacağımı düşünmemiştim ama nefes almadan ağladım. Otobüse binip İstanbul'a inene kadar, gece İzmit'ten eve dönene kadar. Bir ara ağlamaktan konuşamayacak duruma geldim. Allah kimseye yaşatmasın yemin ediyorum çok kötü bir olay bu. 

Öğrenciyken kaldığımız evin adını Deplasman koymuştuk. Kendi evimde deplasmandayım diye espri felan yapıyorduk. Asıl deplasman burasıymış yeni anladım. Kendi evinde deplasmanda olmanın ne demek olduğunu şimdi daha iyi anladım. Buradan sonrasında da "zaten kırılmış bir kızsın" diyerek yoluma devam etmeye çalışıyorum. Tabi buna devam etmek denirse. 

Böyle içimde bir yerlerde bir şeyler eksik ama baya büyük bir parça, tamamlanmayacak gibi. Onun boşluğuna alışmaya çalışıyorum işte hepsi bu.




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder